Hazır elim değmişken kendim de biraz yorum yapayım bari filme. Flood olmasın diye mesajımı editlicektim de neyse, ben tamamlayana kadar biri bi mesaj daha atar herhalde.
Öncelikle ben bu filme comic'den falan hiç anlamayan 4 kızla birlikte gittim. Açıkçası Joker filmi diye de gitmedim. Çok övülünce ve üzerine konuşulan konular toplumsal psikolojik falan meseleler olunca ilgimi çekti, o yüzden gittim. Yoksa sinemada izleme gibi bi niyetim yoktu Joker'in origin hikayesini. En çok da film "herkes kötü olabilir, toplum insanı kötü yapar" diyo mu, kötüyü sempatikleştiriyo mu diye merak ederek gittim. İzlerken de Wayne'ler dışında Batman'le bağlantılı bişe görmedim, umurumda da olmadı. Film yeteri kadar doluydu zaten, hatta bence onlar olmasa da olurdu.
Sonra kendi aramızda (kendi aramız dediğim kişilerden ikisi mühendis, sonradan gelen bi ekleme ile üçü idari bilimci, bi mühendis de ben etti üç mühendis) konuşurken üzerinde durduğumuz bi iki şeyi yazcam buraya. (Filmden çıkınca yaklaşık iki saat falan filmi tartıştık da. Bu arada şimdi düşünüyorum, bambaşka uzmanlıklardan insanları bi masaya oturtup iki saat konuşturabilmesi, ve bu insanların konuştuğu şeyin comic olmaması bence filmin altı çizilmesi gereken başarılarından biri.)
~~
Ve burdan gerisi spoiler içeriyor.
~~
Filmin dönemi Neo-liberalizm'in ortaya çıkışı ve buna dair göndermeler on numara. Metroda öldürülenlerin borsacı olması mesela. Zenciler değil, evsizler değil, bi kaç kendini bilmez sarhoş değil, uyuşturucu bağımlısı değil, suça meyilli ergen değil. Thomas Wayne için çalışan takım elbiseli borsacılar. Yine bu doğrultuda Thomas Wayne'in örnek bir elit değil, pis bi kodaman olması da durumla uyumlu ve bence çok cesur bir hamleydi Batman'in Joker'i için. Aslında film Batman karakterini baya bi sarsmış da neyse. Bence güzel yapmış. Keşke bu çatışmaları içeren daha çok comic filmi olsa.
Arthur'un durumu tam olarak "herkes kötü olabilir, siz de olsanız kötü olurdunuz" gibi bir şey değil. Çok fazla kişi sempatikleştirildiğini düşünüyor ama ben öyle düşünmüyorum. Öncelikle, adam net akıl hastası. "Ay deli bu be" denilecek karikatürize bi akıl hastası da değil. Yedi tane ilaç ne demek yahu. Tamam gayet aklı başında görünüyor evet, ama akıl hastası olmak ağzının bi kenarından salya akarak oturmak ya da abuk subuk laflar etmek, durduğu yerde sallanmak falan değildir ki. Çok daha geniş bi skalası var. Adam halüsinasyon görüyor. Ve bilmediğimiz sorunlarına ek olarak, çok muhtemel ki ağır bir depresyon da geçiriyor. Evet hepimiz az biraz depresif olduğumuz için sanki normal bir insanmış da şartlardan kötü olmuş gibi algılamaya meyilliyiz. Lakin bu adamın böyle biri olmasının sebebi sadece dış etkiler değil, kendi karakteri. Dolayısıyla toplum onu bu hale getirdiği iddia ediliyor deyip konu kapatılamaz, ya da sempatik gösterildi deyip geçilemez. Başka türlü gösterilebilir mi diye düşünüyorum, cık yani sanmıyorum. Eğer anlatılmak istenen duygusal olarak tahlil edilebilecek bir Joker'se, ki öyle görünüyor, bu da böyle anlatılır yani nasıl anlatılsın. Ama sürekli Joker'in bakış açısından izliyor olmamızın da bi yan etkisi bu. Bence Joker'in gözünden izlememizin esas sebebi duygu durumuna vakıf olmamızın istenmesi, filmin bu açıdan yoğunlaştırılmak istenmesi yani. Amma velakin böyle yan etkiler de olacaktır haliyle.
Joker bence sembolleştirilmemiş filmde. Onu sembolleştiren topluma bir eleştiri var zaten ve bu eleştirileri de Joker'in ağzından duyduk. O Joker maskelerinin ardında muhtemelen tabelasını çalıp çıkmaz sokakta döven ergenler, çocuğu ile konuştu diye ters davranan anne, işten atan patron (gerçi o yalaka bi adamdı muhtemelen korkmuştur dışarı çıkmaya), nasılsın diye sormayan iş arkadaşları, apartmanındaki komşuları falan var. Bu insanlar zaten Thomas Wayne'in temsil ettiği güruha hareket alanı veren kişiler, onların koyduğu kurallara göre oynayarak birbirlerinin gırtlağına çöken insanlar. Ve Arthur'un hayatını zorlaştırdıkları aynı duygularla hareket ederek onu yüceltiyorlar. Bu başlı başına bir çelişkidir de, niyeyse dikkate alınmıyor. Bu kadar çabuk galeyana gelmenin sorumlusu bu film değil bence. Diğer yandan, film boyunca Arthur'un zenginlere çok bir tepkisini gördüğümü hatırlamıyorum. Tepkisi kendi çevresindeki insanlaraydı, "herkes ne kadar kaba, gaddar, ben ölsem umursamazsınız ama borsacılar ölünce üzülüyorsunuz..." gibi. Filmin kendi atmosferinde evet Thomas Wayne gibi tiplere bir tepki var doğal olarak ve biz de hemfikir oluyoruz, ama Joker'in asıl derdi bu değil. Bu, filmin derdi. Bizim bildiğimiz Joker anarşistti falan da, Arthur anarşist değil, siyasi görüşleri yok henüz. Son derece kendi halinde bi karakter. Bu da gerçek hayattaki protestolarda Joker maskelerinin kullanılmasını biraz anlamsızlaştırıyor.
Öldürdüğü insanlara gelince... Bence işlediği son cinayetler (annesi, Murray Franklin, Sophie) Joker'in özgürleşme törenleriydi. Ve olması gereken sahnelerdi. Çok iyi sahnelerdi. Bunların intikam olduğunu düşünmedim. Kendine silah veren iş arkadaşını öldürmesi evet intikamdı, ama bunlar değil. Borsacıları öldürmesi nefsi müdafaa'ya bile girer gerçi. En son psikoloğu öldürmesi gereksiz olarak yorumlanıyor, ben de çok duydum. Niye gereksiz olsun anlamadım Joker'in artık tamamen bendini çiğneyip aştığını, tabiri caizse "doğduğunu" gösterir bir cinayet o. Onu yeniden "Arthur" kişiliğine doğru çekmeye çalışan, ona "komik olanın ne olduğunu" soran topluma, düzene, ya da her neyse işte ona cevabıydı: "Sen anlamazsın"ın eyleme dökülmüş haliydi.
Sevdiğim şeylerin de bi listesini yapiim: Joaquin Phoenix'in oyunculuğunu beğendim. Ama esas görüntüsünü çok beğendim. Ayakkabısını esnetmeye çalışırken vücudunun aldığı o form hala gözümün önünde. Resmen hastalıklı görünüyor. Danslarına bayıldım. Duruşuna bayıldım. Kısacası hakkaten çok estetik buldum Arthur ve Joker'i.
Soundtrackleri çok başarılı buldum. Öyle yolda yürürken kulaklığımı takıp bi filmin soundtrack albümünü dinleyebiliyorsam o soundtrack benim için "olmuş" kategorisindedir. Ki bu müzikleri yazarken okurken falan da dinliyorum. Ayrıca filmin atmosferini baya beslemiş, desteklemiş, yukarılara çıkarmış. Kullanılan müzikleri de sevdim. Merdivendeki dans sahnesinde çalan müziği mesela. Renkler, dekorlar, kostümler... Onlar da çok güzeldi. Film görsel olarak da çok başarılıydı yahu. Gözüm kulağım bayram etti evet.
Sosyal linç'e, ergen zorbalığına, insanlar arasındaki iletişimsizliğe ve tahammülsüzlüğe değinilmesini sevdim. Arthur'un alkolik ya da keş olmaması hoşuma gitti. Filmde müstehcen bi şey zaten yok. "Sex sells" düstüruna oynamaya çalışmamalarına aferin (gerçi oynayacak ortam yok zaten ama zorlamamalarına da aferin).
Ha bi de esas değinmek istediğim... Öyle kanın gövdeyi götürdüğü bir şey de yok. Cinayetler dümdüz. Bam. Adam düştü. Bu kadar. Örtülen pek bir şey yok. Diğer yandan fazla fazla ayrıntı çekimlere girilip köpürtülen, dramatize edilen pek bir şey yok (belki annesini öldürdüğü sahne hariç, gerçi bence orda da drama dozu çok düşük). Buna rağmen, izleyici öyle gerildi öyle gerildi ki salonda, elini uzatsan tutardın resmen. Öyle amanin aman tepkiler veremediler, ama daraldılar, bunaldılar... Yanımdaki arkadaşlardan ve sonraki konuştuğum insanlardan net bi biçimde gözlemledim. Neyi bu kadar dert ettiklerini anlamamışlar ama çok kasılmışlar.

Belki de dramatize edilmediği için bu kadar gerildiler, bu kadar etkilendiler. Ama bi de şu sebep var, film o cinayet sahnelerine o kadar iyi taşıyordu ki izleyiciyi. Şahsen ben, Murray'in vurulduğu anın hemen öncesinde filmin tavan yaptığını ve tam da şimdi bir patlama olması gerektiğini net bir biçimde aklımdan geçirdim ve "Adamı vurması lazım" dedim içimden. Hakkaten vurunca da bi "Evvvet beee!!!" oldum. Bu matematik güzel kurulmuş.
Gelelim eksilere: Filmi izlerken beni aman aman irite eden bi eksi olmadı aslında. Mükemmel değildi tabii bazı şeyler ama öyle "üfff beeeeh" ya da "bu oldu mu şimdi kardeşim buraya mal mısınız" dediğim bişe yok. Belki Joker'in gülmelerinin drama unsuru olarak kullanılmasından biraz "böh" gelmiş olabilir. Sophie karakteri ile ilgili düşüncem ise tam sınırda kaldığı yönünde. Bi çimdik fazla Sophie olsaydı hakkaten "üf buna ne gerek var şimdi" derdim. Demiyorum. Ama olmasa olmazdı da demiyorum. Tamamen nört'üm o konuda.
Thomas Wayne'in çocuğu olma muhabbeti için de benzer görüşlere sahibim. Tamam comic temelinde bakılırsa değişik bi ilişkiler ağı kurulmuş, fena değil. İzlerken beni daraltmadı. Hatta bu mevzu ilk konu edildiğinde heyecanlandım da. Da ilerlerken hafiften kabak tadı verdi ve finalde çok muallakta bırakılması hoşuma gitmedi. Yine de senaristin amacını anladığım, ve Arthur bu mevzuyu aştığı, artık hiçbi önemi olmadığını gördüğümüz için buna da nört'üm. Aşmasa nötr olmazdım. Bu arada o Alfred yine tüm ayrıntısıyla biliyor gerçeği de, kafasını kesseler sahiplerinin sırlarını vermeyeceği için, Arthur'a karşı dürüst müydü değil miydi bilemiyorum.
Penny'in akıl hastası olma durumu var bir de. Bu mevzu, Amerika'da yaşanan gerçek olaylara gönderme yaptığı için (metrodaki cinayetler ve insanların tepkileri kısmında olduğu gibi) güzeldi. Ama Joker'in travmalarını biraz büyüttü ve açıkta çok fazla nokta bıraktı. Mesela: Penny o kafayla bi çocuğu evlat edinmeyi nasıl becerdi? Penny ve Arthur sonrasında nasıl bi tedavi gördü? Arthur bunların hiçbirini neden hatırlamıyor? Ve en önemlisi: nerde bu devlet(!). Muhtemelen bunlar Thomas Wayne'in oğlu olup olmaması konusundaki gizemle bağlantılı olduğu için açıklanmamış zaten, ama yine de çok fazla boşluk olduğu gerçeğini değiştirmiyor yani. Burada matematik biraz sakat.
~~
Bitti spoiler.
~~
Galiba bu kadar yeter ya. Filmi bi baştan izleyip daha uzun, daha ciddi bi analiz yapasım var ama onu da kendi blog'uma koyarım artık. Epey zaman geçti her tarafını da hatırlamıyorum. Ama iyi bi incelemek güzel olacak. Kısaca özetlersem bu uzun yorumu:
Şaheser miydi? Direkten dönmüş.
Meh bi film miydi? Kesinlikle hayır.
Overrated bi film mi? Hayır, gördüğü ilgiyi hak ediyor.
Sinemada izlemeye değdi mi? Evet, kesinlikle. (Bu benim için çok önemli bi şey arkadaşlar, zira ben sinemaya para vermeyi hiç sevmem)
Tekrar izler miyim? Muhtemelen defalarca.
Beğendim mi? Baya beğendim.
Sonradan gelen ek: Kimse mesaj atmamış. -_-
Neyse kalsın böle. Zaten ayrı bi mesajda olması daha şık durdu film yorumumun.
Edit: cinayetlere çok güzeldi demiştim, o an nası niteyeleyeceğimi bilemedim. Kasıt kurgu bakımından başarılı olması elbette, iyi sahneler olması, filme cuk oturması falan. Ne harika cinayetler, ne mutlu cinayetler, ne ponçik hareketler bunlar değil. Bu mu sizi bu kadar yanıttı anlayamadım. Neyse değiştirdim işte.