Euphoria
Euphoria kabaca anlatmak gerekirse bir grup lise (bazıları kolej) öğrencisinin cinsel hayatlarını, bağımlılıkla mücadelelerini, mental durumlarını anlatan bir psikolojik gençlik draması. Hani izlerken şey aklıma geldi. Bizde Arka Sıradakiler vardı bilenler bilir. Bu onun başarıyla yapılmış hali gibi.
HBO yapımlarını seven biri olarak aralarında en az beğendiğim dizi Euphoria oldu. Sebebi kötü olmasından çok bana hitap etmemesi.
Öncelikle seri yer yer çok edgy, sinir bozucu. Dizinin atmosferi aşırı depresif ancak sorun o değil. Karakterler aşırı irrite ediyor insanı. Hani sevdiğim 2-3 karakter anca çıktı. Adaş Ali baba, Rue ve Fez (küçük ortağıyla beraber) diğer karakterler inanılmaz tırt. Ha, hepsiyle bağ kurduğunuz yerler oluyor (Ben özellikle bağımlılıkla mücadele mevzusundan Rue’yu anlamıştım epey.) ama kardeşim… Cem Yılmaz diyor ya “Böyle çocuk mu olur?” diye. Tam işte bizim bu twitter’daki gençlerin hayalini yaşıyorlar. Ancak bence hiç özenilesi bir hayat değil.
+18 sahneler bolca var çoğu HBO dizisinde olduğu gibi. Alışkın olduğumdan garipsemedim.
Bence bu dizi herkese hitap etmez. Ki bu tarz diziler benim de tarzım değil. Ancak gerçekten sürükleyici bir yapım, sonraki bölümü merak ettiriyor. Bir diziyi izlerken asıl kritik nokta da bu bence. İzleyiciye bir sonraki bölümü açtırabilmek.
Vikings
Bu aralar genelde nostalji yapıyorum, eskiden izleyip okuduğum, sevdiğim şeylere tekrardan bakıyorum. Vikings’i aslında seneler önce 5.sezona kadar izlemiş ancak bir noktadan sonra sarmadığından bırakmıştım.
Geçenlerde öylesine ilk sezondan açıp bakayım dedim ve çok hoşuma gitti, çok sürükleyici geldi. İlk izlediğim zamanlar öyle bir hissiyat oluşmamıştı ancak tekrar izlediğimde o zamanlar fark etmediğim çok güzel detaylar fark ettim. Eskiden bulunduğum yere tekrar geldim 2-3 hafta gibi kısa bir sürede.
Ragnar Lothbrok ve King Ecbert gibi aşırı ikonik iki karaktere sahip bence. Aslında çok benzersiz, hiçbir seride olmayan tipler değil ancak o vahşi ortamda elmas gibi parlıyorlar. Travis Fimmel abinin oyunculuk hayran bırakıyor ve adam gerçekten inanılmaz yakışıklı. Çok beğeniyorum kendisini.
Berserk, Buz ve Ateşin Şarkısı gibi ortamlarda geçen seriler her zaman hoşuma gitmiştir ve Vikings de benzer ortamı sağlıyor. Onlar kadar dram yüklü değil ancak çok hoş bir tadı var.
Geçenlerde de
Breaking Bad’i tekrardan izlemiştim ve yine aynı şekilde ilk izleyişimde fark edemediğim çok şey varmış dedim. Bir diğer tekrar izlediğim dizi ise
İşler Güçler. Her zaman top 5 dizimden biridir.
Mr. McMahon
Neredeyse 20 yıldır sektörü takip eden biri olarak, özellikle WWF-WWE arka alanınının (locker room) nasıl leş bir ortam olduğunu biliyordum.
Çocukluktan gelen nostaljik hislerim olmasa takip etmeye de devam etmez veyahut Japonya tarafına (Puroresu) ya da ABD’deki diğer alternatiflere yönelirdim. Ancak WWE ne yazık ki alışkanlık olmuş bünyede.
Belgesel Vince McMahon üzerinden özellikle WCW ve WWE’deki çoğu skandala ışık tutuyor. Tabii es geçilen de fazlaca şey var ama en popülerlerini koymuşlar. Arada benim de bilmediklerim vardı. Akıcı bir üslupla, gerek booker, gerek güreşçilerin yorumlarıyla keyifli bir belgesel olmuş.
Tabii Vince ve WWE bu belgeseli karalayıcı olarak söylemiş ama ben az bile anlatmışlar diyorum. Ki, bu belgesel Vince’in son tecavüz skandallarının öncesinde çekiliyor.
Ek olarak Hakan Haktanır’ın Kurgu ve Ötesi kitabı da profesyonel güreşteki arka alan olaylarını merak edenler için güzel bir kaynak.
85/100 diyelim.