Spoiler İzlediğiniz Son Film Hangisi ? Nasıl Buldunuz ?

EsMk.gif


Grand Budapest Hotel (2014)

Mr. Fantastic Fox ve Isle of Dogs gibi stop-motion animasyon şaheserleri haricinde live-action film olarak sadece Moonrise Kingdom filmini izlemiştim yönetmen Wes Anderson 'ın. Ben de hep iyi bir intiba bıraktı Wes Reis. Ve Bu Film için onun en iyi işi deniliyordu, hep izlemek istiyordum ancak bir türlü fırsat olmuyordu.

Sonunda izledim. Tam bir Wes Anderson stil şaheseri olmuş. Açılar, renkler, pratik efektler, casting vs vs. Filmin son 30 dakikasını biraz zayıf buldum. Yani climax'i çok erken soğumaya girdi gibi oldu. Ancak ona rağmen özel bir deneyim idi. Yalnız hissettiğim de bir boşluk vardı neden bilmiyorum ya daha güçlü ve sahneyi çalabilen bir antagonist olsa ya da 3. bir ana karakter daha olsa belki o boşluk dolardı diye düşünüyorum ancak tam emin de olamıyorum.


87-89/100
 
MV5BZDdiMThhYzQtNmZkOC00YWYxLTgwNzQtNDcxZjVhMGU1NzVkXkEyXkFqcGdeQXVyOTE3NDg5MjI@._V1_.jpg


Do Not Disturb - Ayzek ile Bir Gece

Cem Yılmaz'ın işlerine genel olarak bakan ve seven biriyim, en burun kıvırılan işlerini bile önyargısız izlemişimdir. Ve genelde sosyal medyadaki yangının yarısı kadar kötü olay olmadığını, çıkarılan işin en kötü OK olduğunu görmüşümdür.

Bu film ile ilgili yorumlar ise oldukça karışıktı, malum Karakomik serisi pek beğenilmemişti. Ki ben o seriyi genel olarak olumlu bulmuştum.

Cem agabeyi sosyal medyadaki dangozlar ne der umursamadan kendi bildiğini okumasını takdir etmekle birlikte 98-2014 arası seviyesinde olmadığını da itiraf etmeliyim. Bunu belki yanında söylesem yüzü ekşir kızar falan ama samimi görüşüm bu şekilde. Film bence olmuş. Hatta Karakomik ve Erşan Kuneri'nin üzerinde diyebilirim. Elbette bahsettiğim 98-2014 arası periyottaki işlerine yakın değil ancak bu Cem agabeyin yapmak istediği ve başarılı olduğu bir film. Yapmak istediğini sonuna kadar yapmış.

Bahsettiğim sosyal medya ulemalarına geçirdikçe geçirmiş, ama hödükçe değil. Naif ve ince. Zaten Cem agabey yaşlılık döneminde epey ağır başlı oldu o gençlikteki fırlamalığı yok.

Bence kendisi Ayzek rolünü bayağı Oscarlık oynamış, benim aşırı hoşuma gitti. Zafer agabeyin sadece bir sahnede olması üzücü. Genel olarak oyunculuklar okeydi.

İşin sanat kısmı ise gerçekten filmin en güçlü yanlarından biri. Görselliğe büyük önem verilmiş, hollywood'a daş çıkarmış daş.

Daha çok şey yazılır ancak biraz bitkinim. Puan vermeye ise bu aralar tekrar başladım inceden bir puan girelim. 71 çalışır.
 
Geçtiğimiz zaman içinde karışık kuruşuk bişiler izledim ancak aklımda kalanlardan.

Dizi olacakken iken olaylı şekilde film projesine dönüştürülen Atatürk Filmini izledim.

Filmin elbette eksileri vardı ve Aras Bulut'u oldum olası oyuncu olarak sevemedim 3-4 mimiğin sıralı kombinasyonlarından ibaret gibi gelmiştir bana her zaman. Filmin yönetmeninin önceki işlerinin de pek hayranı değilim. Ayrıca filmin, dizi olarak yola çıkışı biraz prodüksiyon tasarımından belli oluyor. Ve tamamıyla yerli bir film olmayışı da biraz "bummer" bir durum.

Ancak tüm bunlara rağmen ben etkilendim. Zaten %100 tatminkârlık ile Atatürk filmi yapamazsınız ya da Atatürk oynayamazsınız. Bu meydan okumaya rağmen bence ortaya ailecek gidilip izlenilmesi gereken duygusal, climactic bir iş çıkmış.

Not vermek için devam serisini bekleyeceğim. Çünkü filmin 100. Yıl gazıyla geliyor olması puanajımı etkilemiş olabilir, devamını görüp sonra karar veririm sanırım.


------------------------------------

Atatürk filmini izleyince çevreden birisi "Çanakkale Yolun Sonu" filmini de izle çok iyi falan dedi. Ve hayatım boyunca izlemek zorunda kaldığım en kötü şeylerden birini gördüm. Çanakkale hatrına 35/100 diyorum.

-----------------------------

İstanbul İçin Son Çağrı;

Daha önce ekran kimyaları ve ilişkileri olan bir jön ve bir esas kısı orta yaşlarının sonlarına doğru berbat bir senaryo ile new york setup'ına atalım. Biri hanzoluk etsin, diğeri de fingirdesin ve finalde arabesk yapalım. Paraları vuralım filmi olmuş.

Çok cringe ve çok bayağı idi. Fİnalde de hiç bir karakter hiç bir hatası ya da suçundan bir ders çıkarmadan, bir şey öğrenmeden öyle arabeskçe devam ettiler. Bİr de millet finalinde ağladık falan demiş, yani pek çok kötü filmin bile bir albenisi olur o yüzden böyle şeyler demem ama.

Şu filmde duygu seline kapılabiliyor olmak ya da şu filmi sinema zanaatının başarılı bir icraati görmek için cidden bir şeylerden yoksun olmak gerekir diye düşünüyorum.

27/100
 
feeb4cccbb47a00055fe4304b287d5c27d6f61d8.jpeg


Arabalar

@Miyata Ichiro'nun
“izle sohbet ederiz üzerine” lafı üzerine izledim. Pixar’ın animasyonlarına çok bulaşmasam da namlarını çok duymuş ve kalitelerinin farkındaydım.

Hoş, sıcak, akarı kokarı olmayan, her yaştan insana hitap eden güzel bir film olduğunu düşünüyorum. Karakter gelişimi vesaire de var ve gayet de iyi işlenmiş. Yani çok alışılmış bir formül olduğunu itiraf etmek gerek, filmde beni şaşırtan hiçbir şey olmadı ancak bu kötü bir şey de değil. Klişe demiyorum ancak klasik bir film.

77/100
 
images

After Hours(1985)
Tahminen 30'lu yaşlarının başında, monoton iş-ev hayatı olan, yalnız ve yalnızlığın verdiği cinsel arayışa sahip abimizin bi akşam ofisten çıktıktan sonra mekanda hafif kafası kırık bi ablayla tanışmasıyla başlıyor bütün hikaye.

Olay örgüsü epey akıcı şekilde ilerlerken New York'un Taxi Driver gibi "travmatik yalnız adam" konseptinden ya da Gangs of NYC gibi mafyatik perspektifinden uzak yönlerini trajikomik bi şekilde görüyoruz. Tüm gece boyunca olaylardan sıyrılıp eve dönmeye çalışan karakterimiz bunu her denemesinde daha büyük bi sazan sarmalı içinde buluyor kendini.

Basit repliklerle de olsa bekaret/eşcinsellik gibi konulara o yıllarda değinmiş olması dikkatimi çekti Scorsese'in.

Final ise bu abimizin tesadüfi şekilde sabah mesai saatinde yanlışlıkla ofisinin önüne düşmesiyle oluyor. Bu açıdan filmin "rutinin konforu" mu yoksa eninde sonunda bi monotonluk eleştirisi mi olduğu size kalıyor.

Ben epey sevdim. Puanım 8.2/10
 
Bar Fedaisi:


Yani ilk yarısı gayet istikrarlı bir modern western olup, güzel de bir suspense yaratılıp ikinci yarıda nasıl böyle bir shitshow'a dönüştü anlamak zor. Yani o kadar çok cringe ve saçma noktası var ki, hepsini yazarsam bayağı vaktimi çalar.


55/100
 
1934766.jpg

CLIMAX-GASPAR NOE

Konusu direkt yaşanmış bi hikayeden alınmış, izlendiğinde kişiyi transa sokan bi film. Kareografi müthiş olmuş, zaten Gaspar da direkt ülkelerin en iyi dansçılarının içinden toplamış castı.

İzlemesi her Gaspar Noe filmi gibi yorucu ve baş döndürücü, onun dışında o gerilimi ve rahatsız ediciliği iliklerinize kadar hissettiriyor. Film başında,ortasında,sonunda kasılan aforizmalar ve dansçıların geldikleri ülkeler hakkındaki göndermeler de hoş olmuş.

Ama tam anlamadığım şekilde bi türlü tatmin etmiyor. 15 dakikaya sığdırılcak bi kısa filmin (Anima gibi) sündürülmüşü gibi olmuş.

7/10
 
Kung Fu Panda 4


Bence çok acele edilmiş bir plot idi. Ve geçmişteki olaylarla da kopukluk oluşturdu. Komedi kısmı 3. filmden iyi, ilk ikiden kötü diyebilirim.

Aksiyonu bence ilk filmden bu yana en iyisi olabilir. Kötü karakter son iki kötünün (Kai ve Shen) karışımı bildiğin karbon kopya. Tatlıydı ama, zayıf yani.
 
images

The Skin I Live In

Almodóvar'dan ilginç ve kimi zaman rahatsız edici olabilen bir intikam hikayesi. İnsan benliğinin ve iç dünyasının önemini güzel anlatmış. Filmi izlerken karışık duygular içerisinde buldum kendimi. Bir yandan adam bunları hak etti diye düşünürken bir yandan ona acımadan edemedim.

Cerrah karakterinin yaşadığı duygusal değişimi ve takıntıyı da Antonio Banderas başarılı bir şekilde canlandırmış.
 
images


Searching (2018)

Aneesh Chaganty tarafından yazılan ve yönetilen oldukça başarılı bulduğum bir yapım oldu. Genelde bu tarz bilgisayar ekranı veya kamera görüntüleri üzerinden ilerleyen filmlere bayılmasam da Searching'i temposu, gizemi ve ters köşeleri ile takip etmesi bir hayli keyifli oldu. Olaylar çözüme yaklaştıkça ekran başına daha çok kilitlenirken buldum kendimi.
 
Aloners (2021)

MV5BNmM3Yzg1NjItNzRkNi00NDgzLWEyYzAtYjE0OTY5MzhmMTJiXkEyXkFqcGdeQXVyNjM3OTEwNjk@._V1_.jpg


Hong Sung-Eun'un direktörlük çıkışı olma özelliğini yaşayan Aloners, modern kapitalist düzende yalnız yaşamı resmeden bir psikolojik drama filmi.

Ana karakter insanlar ile sosyalleşmediği, tek başına olduğu ama her zaman yalnız hissetmediği bir yaşam sürüyor. Yalnızlığı hayatını tüketmiş olsa bile, sabah işe giderken telefonundan açtığı videolardan geceleyin karşısında yattığı TV'ye kadar medya ile kendini, bu gerçeği fark edemeyecek kadar meşgul etmekte. Her gün sabahleyin kalkıp işe gidiyor, tek başına öğle yemeğini yiyor, işini gereken şekilde gerçekleştirip eve dönüp televizyon karşısında uyuyakalıyor. Etrafında gördüğü insanlar ile bir bağ kurmaktan yoksun. Bu özelliği onu çağrı merkezindeki işinde iyi kılıyor çünkü müşterilere insan gözüyle bakmıyor, onların hakaretleri onu rahatsız etmiyor veya çağrı merkezi için gereken bilgiler dışındaki bilgileri ilgisini çekmiyor. Belli bir metine ve ekranda yazan notlara sadık kalarak istenilen sonucu alıyor. Tam bu noktada direktör bizim karakter ile bağ kurmamızı ve kendimizi onda görmemizi sağlıyor. Karakterin bu davranışları onu ilk başta bir sosyopatmış gibi gösterse de ailesel trajedinin sonrası, kendisinin altına verilen ve kendisi ile ters bir kişiliğe sahip empatik bir çömez ve yanı başında yaşanan bir olay, hayatını tekrardan değerlendirmesine yol açıyor. Hayatının geldiği noktayı ve ne şekilde bu noktaya geldiğini sorgulamaya başlıyor.

Kısa ama çok etkili bir film. Her ne kadar karakterin hislerinin biraz daha temeline inebilmesini veya kişisel bakış açısının biraz daha dışına çıkabilmesini istesem de filmin çıplaklığı, bağ kurulabilirliği ve düşündürücülüğü etkileyici. İnsanın derinde sakladığı, anlaşılmayacağı düşündüğü duygu ve fikirlerine konuşuyor, onları anladığını söylüyor. Yüksek bütçeli ve deneyimli bir direktörden çıkmış bir film olmasa da görsel detaylar, çerçevelemeler, kompozisyonlar ve genel olarak verilmek istenilen görsel-işitsel olarak ekrana aktarımı çok başarılı.
 
Son zamanlarda belli başlı sebeplerden otüru çok fazla film izledim.Yani toplamda bir senede 3 film izlemem ama son 2 haftada 5 film izledim.

1.Esaretin Bedeli;
Pek çogumuz biliyordur bu filmi zaten.İmdb 1. sıradaki film.Bu sebeple izledim.Güzel hoş bir film zaman zaman vurucu sahneleri,güzel mesajları var.Oyunculuklar sağlam.Ama yine de dünyanın en iyi filmi değildir.7,5-8/10 verebilirim.

2.Deadpool and Wolverine;
Deadpool ilk iki filmi sevdiyseniz bunu da seversiniz.Oldukca eğlenceli bir iş.Diğer filmlerini bir tık daha sevmiştim fakat onların üzerinden çok zaman geçti o zamanki ben ve şimdiki ben aynı kişiler değil.Aksiyonundan pek keyif alamadım.Hikayesi ortalama.Espriler,cameolar oyunculuklar güzel.Oldukca eğlendim.8/10 veririm.

3.Kefernahum;
Film geeklerinin çok sevdiği duyguların,felsefeleri,gerçekçilik gibi şeylerin ön planda olduğu bagımsız film veya sanat filmi gibi tabirlerin kullanıldığı film türünden bir filmdi.Benim için ilginç bir deneyim oldu çünkü bu bu tarz bir şey ilk defa izledim.Film izlerken zaman zaman sıkılıyosun, tempo çok düşüyor.Parça parça keyifli bir film olmasa da film bittikten sonra üzerine düşünülup konuşulabilecek,tartışılabilecek bir yapım.Cok puanlamak istemiyorum diğer filmlerden ayrı bir kefeye koymak lazım bence.Oyuncluklar,hikaye, gerçekçiliği oldukça iyi.

4.A seperation:Yukardaki film için dediklerimin bir fazlası bu film.

5.Stanford hapishanesi deneyi;
Oldukça ilginç bir deneyi dramatize ederek anlatmıslar.Beğenmedim.Gerçekci de gelmedi.5/10
 
Alien: Romulus 6/10

Film son Bossa kadar iyiydi, gayet keyif aldım, ama son boss tam bir hayal kırıklığı oldu. Eğer Xenomorph'dan daha iyi yada en azından Xenomorph kadar iyi yeni bir tasarım değilse elindeki kullanmayı planladığın canavar, kullanmazsın çünkü Alien filminin en iyi kısımlarından biri Xenomorph'un tasarımının harika olması.

O son boss olarak gelen bir başka yarı insan yarı alien canavarın tasarımında kayda değer hiçbir şey yoktu, bildiğin çok çirkin bir iri ve sıska, uzuvları fazlasıyla uzun insan işte... Tam bir hayal kırıklığıydı.
 
1cbb2b38455c216d1671d122a004fd11893a420e.jpeg

Yedi Samuray

Akira Kurosawa’nın 1954 yapımı bu filmi, dönem kurgusu yapmak için öyle çok kuvvetli bilgisayar efektleri, bütçe vs. gerektirmediğinin, asıl önemli olanın ruh olduğunun iyi bir göstergesi bana göre. Sinema tarihini ne denli etkilediğini belirtmeye de gerek yok zaten.

Filmin atmosferi gerçekten çok kuvvetli. Hemen içine çekiyor. Oyunculuklar aşırı iyi, özellikle Toshiro Mifune abi çok büyük oynamış. Zaten bu filmden sonra efsaneleşmeye başlıyor.

Dönemin Japonyasında dönem alt tabaka insanlarının çektiği yokluğu, sefaleti çok iyi ve gerçekçi bir şekilde betimlemişler.
Karakterlerin öyle çok derinine inmese de hemen bağ kuruveriyorsunuz.

Aksiyon sahnelerine 70 yıl sonrasından bakınca aşırı basit kalıyor ama filmin ana odağı zaten aksiyon değil. Film o kadar iyi ki bunu çok umursamıyorsunuz.

Film gerçekten çok hoşuma gitti. 95/100 çalışır.
 
Geri
Üst