En Son Hangi Diziyi İzlediniz? Yorumunuz?

better-call-saul.jpg

Better Call Saul

45 günlük bir maratonun ardından 63 bölümü de bitirmeyi başardım.

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, bu dizinin Breaking Bad'den hiçbir eksiği yok, yer yer aşıyor bile. Bir spin off'dan daha ne bekleyebilir ki bir insan? Breaking Bad seven bir insanın bu şaheseri kaçırmaması gerekir. Tam aynı tadda çünkü.

Tıpkı BB'deki gibi fazlasıyla iyi yazılmış karakterlere sahip, Chuck, Howard, Nacho, Lalo... ve Mike karakterini de mükemmelleştirmişler.

Açıkçası ben diziye karşı ön yargılıydım çünkü Saul karakterini sevsem de geçmişi ilgimi çekmez diye düşünüyordum. Resmen yedirdiler bana bu lafımı adamlar. Gelecekte olanları bilmenin hiçbir etkisi olmadı aldığım zevke. Aksine BB'yi tekrar izleme isteği oluştu. Ha, şunu da belirteyim dizide geleceğe dair bölümler de görüyoruz ve bu dizi Breaking Bad'i izlemeden izlenmez. Yani ilk Breaking Bad, Sonra BCS.

James McGil karakteri Televizyon tarihine altın harflerle geçmiştir, tıpkı Walter White, Tony Soprano gibi gibi.

Dizinin sohbeti geçerse direkt babalar arasında sayarım. Kimdir o babalar, benim için OZ, Sopranos, Breaking Bad, Behzat Ç...

Puan vermeyi sevmem ancak bir istisna yapıp puanlıyorum. 100 üzerinden 96 gibi bir şey sanrıım kafamdaki.

Wow.
 
Business Propasal

Geçen sene izlediğim ve bir süredir arkadaşıma önerdiğim Business Propasal’ı sonunda arkadaş izlemeye başlayınca tekrardan izledim. İlk izlediğimde çok eğlenceli bulduğum, özgün bir şey yaptığını düşündüğüm ve sevdiğim bir diziydi. İzlediğimden beri benzer bir şeyler yapan dizi arıyordum ancak bulamadım. Tekrardan izleyince fikrimin değişmediğini, aksine sağlamlaştığını keşfettim. Bir sene sonra her bölümde ne olduğunu hatırlamasam da bir sahneyi gördüğüm an gerisinin nasıl oynadığını birkaç istisna ile anında hatırladığımı fark ettim.

Business Propasal özetini okuduğunuzda tipik bir romantik komedi; arkadaşının isteği üzerine onun yerine kör randevuya giden orta sınıf bir kız bu randevuda yeni patronu ile karşılaşıyor, karşılaşmaları sonrası aralarında bir kontratlı ilişki oluşuyor ve patronundan kimliğini gizlemeye çalışıyor. İçerdiği trope/klişelere baktığınızda ortalama bir romantik komedinin sahip olduğu birçok klişeyi ya içeriyor; zengin erkek-orta halli kız, kontratlı ilişki, ilişkiyi onaylamayan aile, gözünün önünde gizli kimlik vb. Dolayısıyla dizinin özgün ve iyi yanının ne olduğunu sorabilirsiniz. Bunun cevabı ise dizinin kendini tamamen ciddiye alan bir romantik komedi eseri olmaktansa tüm romantik komedi türünün bir kutlaması olması. Dizi bu klişelerin birçoğunu aşırıya çıkararak onlar üzerinden mizah yapıyor, onları aşağılar bir şekilde değil de şakacı bir şekilde onlarla oynuyor, geri kalan birçoğunu ise sinesine basıyor ve türüne nasıl ve neden kullanmaları gerektiğini gösteriyor. Geniş açıdan baktığınızda her şey bir romantik komedi türünde olmasını düşündüğünüz şekilde oluyor; dizi, bu tarz diziler için insanların yaptığı eleştirileri dinliyor ve sizinle yer yer zaman dolduracakmış gibi oynasa da bu tür için mükemmel tempoyu buluyor.

Öndeki sahne ile ilgili arka planda semboller kullanarak tatlı şakalar yapıyor. Bu tarz dizilerde klişeleşmiş karakter tanıtma ve spor sahneleri gibi sahneleri aşırılaştırarak insanı güldürüyor. Ana erkek karakteri bize ilk başta tüm aşırı özelliklerin birleşimiyle oluşmuş absürt bir varlık gibi sunuyor. Ancak dediğim gibi dizi sadece bir parodi ürünü değil, türünün kutlaması. Oynadığı her klişe için bir diğerini göğsüne basıp bu türden isteyeceğin her türlü karakter kimyasını, eğlenceyi ve duygusallığı veriyor. Böyle tanıttığı erkek karakteri çözüp içindeki insanı izleyiciye sunabiliyor. Ayrıca dizi bir romantik komedide izlediğim en tatlı, en komik ama aynı zamanda en gerçekçi kadın karakter yazımlarından ve performanslarından birini içeriyor.

Dizinin, bir diziyi yorumlamak ve anlatmak için özeti baz almanın her zaman doğru olmadığını gösteren bir tarafı da var. Çünkü her zaman kâğıt üstünde yazan dizinin kalitesini yorumlamak ve yazılanı nasıl kullandığını göstermek için yeterli olmuyor. Olabilecek en klişe konuya sahip olan Business Propasal’ın hem yerlere yata yata güldürmesi hem de duygusallığı ile insanın içini ısıtması bunu kanıtlıyor.

Her canımın sıkıldığında açıp izlediğim yada sahnesine baktığım; beni yer yer neşelendiren, yer yer üzen ama her şeyden öte konforlu hissetiren HIMYM, Community, Parks and Rec gibi bazı diziler mevcut. Bu dizileri izledikçe izleyesim geliyor. Sanırım Business Propasal da bunların arasında bulunuyor. İleride tekrar tekrar izleyeceğimi düşünüyorum.
 
giphy.gif


Community (2009-2015 / 6 Sezon)

Yeni bitirdim sayılır, stresli şu günlerde güzel bir meşgale oldu. Sitcom'lar benim için öncelikle komfordur, kafadaki bulutları dağıtmaktır. Kısadırlar, zamanını çalmazlar ancak o kısa sürede şöyle bir beyni resetler. Sitcom'da aforizma kasılmasını, derin olmak adına ekstra çaba sarfedenleri sevmem. Ancak, bu demek değil ki farklı şeylerin denenmesinden hoşlanmam. İşte bu noktada Community 2 açıdan da doyurdu beni hem çoğu aman kafamı rahatlattığım, güzel bir konfor noktası idi ancak bir yandan da türdeşlerinden epey farklı bir tutumu olması da gayet taze hissettirdi.

Gerçekten sevdiğim, neredeyse biriciklerimden biri diyebileceğim bir dizi oldu. Ancak aşırı istikrarsızdı .Ana oyuncu kadrosunun yarısı seriyi ortasında bırakıyor, serinin yaratıcısı seriyi bırakıyor geri geliyor. Seri iptal olacak gibi oluyor geri geliyor. Bu yüzden her sezon eş sayıda bölüm olmuyor vesaire.

Bir de benim açımdan biraz fazla "izle, dalgana bak geç" dizisi idi. Absürdlüğü, genel kültür göndermesi bombardımanı ve de dinamik, becerikli dialogları ile pek çok catchphrase falan var, cidden süper bölümlerde var ancak kalıcılık pek olmadı ben de.

Misal hala gerçek hayatımda HIMYM dan alıntılar yaparım, bazı tiradları ezbere bilirim, arkadaşlarım ve genç aile üyelerimiz arasında bir şeyi açıklayacakken "aynı HIMYM daki şu sahnedeki gibi" falan diye bir referans noktasıdır. Two and A Half Men'deki bazı şakaları ve tasvirleri bugün olmuş devşirir günlük hayatıma taşırım. Brooklyn 99'daki catchphraseleri kullanırım, hiç bir şey aklıma gelmese Jake'in "Nine-Nine" demek isterken abartıp "Nöyn Nöööynnn!" demesi aklıma gelir kendimi derken bulurum. Ya da arkadaşlarımdan biri garip bir şey dedi mi "Seks kasetinin adı" diye yapıştırırım vs.

Yani pek çok favori sitcom'um günlük hayatımda ara sıra dolanır. Community çok dinamik ve de aksiyon dolu olmasına rağmen bence biraz köpüklü, yani su durulunca o köpük kalmaz ya, en azından ben de biraz böyle oldu.


Karakterler arklarının kimisini sevdim, kimisini sevmedim. Bir de seri bir yerden sonra "Neden tüm karakterlerimiz olabilecek en weird haliyle, weird olmasınlar ki" kumarına giriyor. Gene çok komik oluyor ama işte "memorable" olmuyor bence. Gülse Birsel komedisi oluyor.


Bu kadar istikrarsızlık olmasa ve de absürdizm'in gazı bu kadar köklenmese ve de kendini çok tekrar etmese (reyting mi düşüyor hadi bir savaş bölümü yapalım yaaav gibi) kesinlikle biriciğim olurdu, o derece dehşet bir potansiyeli var. Ancak şu haliyle tek diyebileceğim; "Severek, minnettarlık ile tükettiğim , izlemiş olduğum için mutlu olduğum, büyük ihtimalle sık sık rastgele bir bölümü can sıkıntısında açıp tekrar izleyeceğim ancak asla çok da ciddiye almayacağım, çok da biriciğim olmayacak bir seri idi."


İlk 3 Sezon= 85-89/100
4. Sezon = 62-65/100
5. ve 6. sezon= 72-75/100

Total de 75-78/100
 
giphy.gif


The Good Place:


Bu dizi ben de çok karışık duygulara ve varsayımlara yol açtı. İlk sezonundaki promise çok güçlüydü sonra en iyi plot twistlerden biri demesem de gayet sağlam bir twist attı. Ondan sonra da bir süreliğine güzeldi. Ancak bir yerde, aşağı yukarı kaba hatlarıyla sonunda nereye gidebileceğini kestirebildiğin için dizinin ortaları (2. sezon ortalarından 3'ün ortalarına kadar) çok sinir bozucu bir gerilime sahipti. Yani bir sonraki adımda ne olacağını bilememe ya da hapı yutma ihtimalinin yarattığı bir gerginlikten çok, bir erteleme gibi bir gerginlikti. Yani

O yüzden çok asabımı bozan yerleri vardı. Bazı stratejiler ve kararlar çokça sorgulanabilir şeylerdi ve bazı konseptlerde biraz yavan idi. Ancak güçlü başlayıp çok daha güçlü bitirdi diyebilirim.

Açıkçası bu bir sit-com mu ? Emin değilim, fantasy sci-fi gibi bir bakıma ,yani Dr. Who sit-com mu mesela ? Elbette Dr. Who ya göre sit-com öğeleri çok fazla olsa da bildiğimiz tipik bir sit-com dokusundan oldukça uzaktı.

Dar kadro (ana ve yan beraber olmak üzere) bazen sıkıcı oluyordu (Derek ve Yargıç bu konuda tek yardımcı olan şeylerdi belkide) bazen, sürekli aynı perspektifte olmak vs.

Çok fazla plot-twist ve climax e dayalı bir anlatımı olduğundan re-watch valueyani yeniden izlemeye değer oluşu biraz düşük. Ancak , duygusal olarak sonlarda resmen dağıldım. Tabi yalnız ve depresif bir zamanıma gelmesi de etkili oldu ama, gerçekten güçlü bir mesajı ve de mutluluk ile hüznü güzel aynı potata eriten bir tadı vardı. Inside Out gibi.


Dar Kadro, yeniden izleme olasılığının azlığı, gag ve catchphrase eksiği, çok fazla twistin bir yerde riskleri önemsizleştirmesi ve beni sinir etmesi ve de bazı sorgulanabilir senaryo seçimleri haricinde kesinlikle pozitif bir izlenim ile bitirdiğim, benim için çok özel olmasa da nispeten özel bir seri oldu.


İyi bir başllangıç, yer yer sinir bozan, dolambaçlı orta kısım, harika geri dönen son düzlük ve de süper güçlü finali ile inişli çıkışlı bir seri idi. Yuvarlak olarak puanım:


76-79/100



Ayrıca yakın zamanda Community'i bitirmiştim onunla kıyaslarsam eğer bence Community daha iyi bir sit-com hele de komedik olarak. Ancak The Good Place daha iyi bir eser diyebilirim.
 
The Brothers Sun

the-brothers-sun.jpg


Dizi bilindik ama ilgi çekici bir vaat ile başlıyor ve ilk bir kaç bölümü cidden sürükleyici, aksiyon dolu bir polisiye/aile draması iken sonra absürt, kendini ciddiye almayan, gerçekçilikten uzak, washed up bir random bullshit e dönüyor.


Dizinin sevdiğim yanları oldu ancak izlemeseydim, şu dünya da bir şey kaçırmış olmazdım. Finalde bana bunu dedirtti.



Grace'in Boxers bağlantılı olacağı çok belliydi, Anne'nin suç dünyasına girmek istediği belliydi ama motivasyonu çok saçma ve deus ex idi. Savcı kızın Charles'ı içeri atan kişi olacağı çok belliydi buna bir ton referans yapıldı.

Yani kendini ciddiye almayan, yapacaklarını çok belli göndermelerle önden göstererek senin yüzüne bakıp "anladın değil mi ? Ha ? Ha ? Çaktın dimi moruk Ha ? İşte malum şey böyle burada işareti, haa ? Çakaaal, çaktın değil mi?" tarzı seyirciyi teaseleyen salak bir tavrı vardı.


Dizi de bir tane bile olayak "Ooo bu nereden çıktı be ?!" demedim. Yani, weird asya-pop kung fu filmi yapalım merkezine de aileyi koyalım biraz da ahlaki sınırları zorlamalar çakalım, parayı vuralım" filmi olmuş.


Gerisi "random bullshit go" şeklinde idi hele de son 4-5 bölüm için.

Diziye dair en sevdiğim şey Charles karakterini oynayan oyuncunun ,oyunculuğu idi, Charles karakterinin sadakatini, kapana kısılmışlığını, bunalımını ancak aynı zamanda da gücünü ve karizmasını iyi veriyordu. Ha çok gerçeklikten uzak ve tekrara düşen sadece "clark" kestiği anlar da oluyordu ancak dizinin geri kalanına göre karakteri ile bir olabilen bir tek o vardı.

Binge watch etmesi kolay, boş zamanda keyif vermeye yetecek kadar mizah ve aksiyon barındırıyor yani çıtır çerez şeklinde gider. Ancak popülaritesine kıyasla cidden çok zayıf bir kurgu, ve en iyi olması gereken aksiyon konusunda da o kadar da iyi değil aslında. Reacher ilk sezonunu izledim her açıdan onu buna tercih ederim öyle söyleyeyim.
 
bc149ec22cdc2768f0dfc315c50cac433c73362a.jpeg


Rome


Aslında ilk sezonunu 2020 yılında izlemiştim ancak sonra elim değmemişti. Geçen ay tekrar başladım ve ilk sezonu baştan olmak üzere seriyi bitirdim.

En iyi tarihi yapımlardan biri olarak görülmesinin yanı sıra, çok iyi bir dram ve entrika dizisi. Bizde olsa eminim ortalığı ayağı kaldırırlardı.

Ortalarda söylerim diye düşünüyordum ama başta söyleyeyim. Titus Pullo ve Lucius Vorenus arasındaki dostluk… battle shounen mangakalarına ders diye izletilmeli, “dostluk” kavramını yavan nakama power safsatarıyla değil, aynen böyle gösterirsiniz. Her hangi bir dizi film kitap vesairede gördüğüm en etkileyici dostluklardan biriydi. Keza iki karakter ve çevresindekiler de harika işlendi.

Mark Antony karakteri ise seyir zevki müthiş yüksekti. Sezar’dan daha çok beğendim.

Atia ise Hürrem Sultan’ın esin kaynağı olabilir, özellikle son bölümde Octavian’ın eşiyle atışırlarken sanki Hürrem Sultan’ı izliyormuş gibi oldum.
Dizinin bütçe sıkıntılarından dolayı erken bitirildiği herkesin malumu. Kimileri Game of Thrones’un gelişi sebebiyle böyle bir karar alındığını savunuyor.

Açıkçası savaş sahneleri off-screen(çoğunlukla)ve bazı yerlerde cidden parasızlık kendini belli etse de benim için hiç sorun olmadı. Dizi size antik Roma atmosferini öyle kuvvetli hissettiriyor ve onu müthiş bir entrika sarmalıyla harmanlıyor ki izlemek için yeterli geliyor.

Diziye puanım 93/100. Keşke birkaç sezon daha olsaydı.

Bonuslar
Kurtlar Vadisini tekrar izliyordum sene başında Karahanlı Era’nın sonuna kadar da izledim. Bence ilk 97 diye bir şey pek yok. Osman Sınav’dan sonra dizinin çehresi değişiyor(53) sonrası da gayet sarıyor ama eski tadını vermiyor. Tabii sonrasında Pala gibi bir fenomen geliyor, şu an sosyal medyada ortalığı kasıp kavuruyor malum.

Yine sene başında The Boys’u 3x2’ye kadar izlemiştim. O da gayet iyi ve keyifliydi. İnternette dönen klasik bir geyik var, “Homelander olmadan bu dizi olmaz.” tarzında. Ben ona pek katılmıyorum. Homelander çok seyir zevki yüksek bir karakter ama diğer karakterler de hiç boş değil. Deep bile mesela çok iyi yazılmış bir karakter. İzlerken karakterin tüm acınasılığını hissediyorsunuz -hele ki Homelander’ın buna köpek çektiği kısımlar- yani tamamen Homelander’a bağlanmamalı diye düşünüyorum.

Unutmadan, canım sıkıldıkça Two and a half man’i tekrar izliyorum. Arada birkaç bölüm atıyorum.
 
Cobra Kai
giphy.gif


Klişe, gerçeklikten uzak, yer yer tekrara girerek canımı sıkan, yer yer atlayarak izlemek zorunda kaldığım bir seri idi ancak ben epeydir bu kadar hızlı biçimde binge watch bir şey tükettiğimi hatırlamıyorum, tüm corny yanlarına rağmen o nostalji duygusu ve de zekice plotu kendini izlettirdi. Yer yer "biff" desem de tatlış bir yol arkadaşı oldu bu iş seyahatlerim sırasında. Son 2 sezon ile genel algısı gözümde biraz düşsse de özellikle ilk 2 sezon kendi türü için bayağı zekice ve net idi.

6.5/10
 
Geri
Üst