İnceleme En Son Hangi Çizgi Romanı Okudunuz ?

Old Man Logan'ı okudum. Steve McNiven'ın çizimleri harikaydı, bayıldım. Mark Millar'ın yazımı ise çizerin çizimleri kadar başarılı değildi, ama gene o kadar da kötü de değildi. Spider-Man'in bir zamanlar duvarlara tırmanabilen Spider Buggy diye bir arabası olduğunu bilmiyordum... Bu çok salakçaydı. HA HA Bu Spider Buggy denen arabanın günümüzde belkide 70lerden beri Spider-Man çizgi romanlarında olmaması da, bunu salakça bulan tek kişinin ben olmadığımı gösteriyor.

Hawkeye'ın geçimini sağlamak için uyuşturucu kaçakçılığı yapmasını beğendim. İşte tam anlamıyla bir kahraman dekonstraktı diye buna derim ben. Frank Miller'ın The Dark Knight Retuns adlı Batman macerasının bu çizgi roman için en büyük esin kaynağı olduğunu düşünüyorum. Logan'ın ailesinin başına ne geleceği daha baştan çok barizdi. Red Skull'ın planlayıp uygulmaya koyduğu plan, bunca zaman bu kadar basit ve etkili bir plan nasıl aklına gelmedi hiçbir Marvel kötüsünün dedirten bir plandı, neyse Red Skull'ın bütün süper kahramanları yenen planı ile Wolverine'ini tam anlamıyla zihinsel olarak yıkması cidden çok trajikti, sonrasında Wolverine nasıl hala yaşamaya devam etti hayret, sonuçta Murasama Kılıcı ile intihar edebilirdi. Tabi bu Mark Millar'ın Wolverine Loreuna hakimiyeti ile alakalı olabilir, Jeph Loeb'un kendi Wolverine runında yarattığı Wolverine'in kryptoniti olan Murasama Kılıcını (yada Murasama Metalini) bilmiyor olabilir... HA HA

Benim Old Man Logan macerasına puanım. 7/10
 
Superman: Emperor Joker, Superman büyük olay ''Event'' macrasını okudum. İdare eder bir maceraydı, tam olarak pekte benim tarzım, tam bana hitap eden bir macraydı diyemem. Benim zevklerim için çok çılgıncaydı, ama Emperor Joker Dünyasının Joker'in zihninin bir ürünü olduğunu düşündüğümüzde, bu kadar çılgınca olmasını doğal karşılıyor insan. Fikir iyi ama uygulamada genel olarak bir hayal gücü yoksunluğu da vardı bu çılgın hikayede, ama Emperor Joker'in bu bir kısım hayal gücünden yoksun çılgın dünyası gene Joker'in hayal edebilidiği bu kadardı gibi bir düşünce ile anlayışla karşılanabiliyor.

Hikaye gördüğüm kadarıyla Marvel'ın House of M hikayesi ile paralellik gösteriyor, yani Akli dengesi bozuk karakter gerçekliği büküyor ve yeni bir gerçeklik yaratıyor, bu yeni gerçeklikteki karakterler orjinal gerçekliği hatırlamıyorlar ve bu yeni alternatif gerçeklikteki rollerini yaşıyorlar. Bu Emperor Joker ve House of M büyük olay ''Event'' maceralarının temeli yani ikisi de temelde aynılar, ama ben House of M'i çok daha başarılı buldum. Başta da dediğim gibi Emperor Joker Dünyası çok çılgıncaydı ve bu çılgınlık yaratıcı hayal gücünden yoksundu bir kısım. Benim Emperor Joker'e puanım 6/10. Orta karar bir macera.
 
Son düzenleme:
Jason Aaron'ın Thor runını okuyorum şu sıralar. Neden bu kadar övgüyle bahsedildiğine hak verdim. Normalde fazla düşkünü olmadığım Thor karakterini baya sevmemi sağladı. Epik ve destansı bir hikaye okuduğumu hissettirdi bana. Dünya yerine diğer Nors mitolojisi diyarlarına ağırlık verilmesi, klasik bir süper kahraman çizgi romanına kıyasla daha yoğun high fantasy tadı almak falan hoşuma gitti.

Öte yandan filmlerdeki Thor karakterinin ne kadar kötü kullanıldığını bir kez daha anlamış oldum. Sadece Thor'da değil fimlerde gördüğümüz Gorr, Malekith gibi kötülerde bu seride çok daha iyi şekilde işlenmiş.
 
Copra 1. Cildi okudum.

İlk izlenimim Copra kitabının DC Comics'in Suicide Squad takımından ilham aldığıydı ve yanılmadım. Bağımsız bir Suicide Squad çizgi romanı fikri hoşuma gitti. Bana çok çekici geldi, çizgi romanı almamın en büyük nedeni de buydu. Michle Fiffe'yi de sevdim çünkü kanında DC Comics var. Bende DCciyim.

Çizgi roman ortasından başlıyor, Copra Ekibi bir görevin ortasındayken işler ters gidiyor, bir şehir yerle bir oluyor ve bütün bu yıkım ve kaybedilen hayatlar için suçlanıyorlar, iftiraya uğrayarak ve başlarına ödül konuluyor. İsimlerini temize çıkarmaları, başlarına gelenlerin arkasındaki Vitas denen bir adamdan intikamlarını almaları gerekiyor. Vitas'ın insan olduğundan emin değilim yalnız ??? Vitas ana kötü adamdı, ancak Vitas'ın kostümlü bir insan mı, uzaylı mı, robot mu, cybrog mu yoksa başka bir şey mi olduğu konusunda bir fikrim yok. (HA HA) Bazı karakter tasarımları gerçekten tuhaftı.

Hikaye'de bazı ayrıntılar net değildi, belki sonraki ciltlerde ortaya çıkarlar. İlk 3 sayıda hikayenin içine pek giremedim ama pes etmedim ve oradan itibaren çizgi romandan daha çok keyif almaya başladım.
Michel Fiffe çizimlerle hikayeyi anlatmada ve karakterlerin duygularını, mimiklerini ifade etmede başarılı, pekte Jim Lee seviyesinde çizimler sayılmazlardı, ama görevini yapıyorlardı. Renklendirme hoşuma gitti, sanırım kuru boya kullanılmış. Güzeldi. Bir süper kahraman çizgi romanından bekleneceği üzere oldukça fazla aksiyon vardı.

Copra karakterleri:

Count Corpota (Kesinlikle DC Comics'in Count Vertigo karakteri ilham kaynağıydı)

Lloyd (Kesinlikle ilham DC Comics'in Deadshot karakteriydi)

Rax (Görünüşü değil ama orjini ile ilgili olarak, gezegeninden dünyaya kazayla nakledilen bir uzaylı olduğu kısmı bana Martian Manhunter'ı hatırlattı, ama kostümü daha çok bir Jack Kirby karakteri tarzındaydı)

Sonia Stone (Kesinlikle DC Comics'ten Amanda Waller karakterinden ilham alınmıştı)

Muhtemelen çizgi roman bilgimdeki eksiklikten dolayı, diğer karakterlerin ilham kaynaklarını kestiremiyorum. Eğer DC Comics'in Suicide Squad ekibini seviyorsanız muhtemelen Copra'yı seveceksiniz.
 
Son düzenleme:
Tokyo Ghoul Mangasını okudum.

Seinen olarak geçiyor bu manga, ama hikaye shonen klişeleri ile dolu... Mesela ''Sevdiğim her şeyi korumalıyım, benim için önemli olan her şeyi korumalıyım'' lafı, eğer izlediğim ve okuduğum her shonende bu lafı ana karakter her söylediğinde bir 1 liram olsaydı, şimdi Elon Musk'dan bile daha zengin olurdum. Sonra, bu denileni başarmak için ve özellikle güçlü bir düşmana karşı antreman yaparak güçlenme, gücünü kullanmayı öğrenme yada yeni bir teknik öğrenme olayı ve de kapıştığın düşmanının sonradan arkadaşın olarak ekibine dahil olması... vb. şeklinde shonen klişeleri mevcut bu mangada, o yüzden aşırı kanlı, gore sahneler içeren bir battle shonen bu aslıda demek daha doğru olur bu manga için.

Konu olarak ta hiçte orijinal sayılmaz. Toplum içinde gizli bir şekilde yaşamını idam ettirmeye çalışan insan görünümlü canavarlar, insanlar için bir tehditler ve o yüzden nefret edilip, avlanıyorlar. Mangada çok fazla karakter vardı, bir çok karakterin adı aklımda kalmadı, belli bir noktadan sonra artık yeni bir ghoul avcısı karakter mi ekledi mangaka mangaya yoksa geri plandaki eski bir ghoul avcısı karaktere mi geri döndük emin değildim başta hatta, ama sonra mangakanın her yeni ghoul avcısı karakter eklediğinde seriye, adını, rütbesini, Quinque (ghoul avcılarının ghoul avlarken kullandıkları özel bir silah) tekniğini ve Quinquesinin adını şablonla gösterdiğini fark edince bu kafa karışıklığı geçti tabi.

Gene manga bol aksiyonundan dolayı sıkmadan kendini okutuyor, yoksa 144 bölümünü okuyup bitiremezdim. Zaten shonende severim, sadece seinen olarak kabul edilen bir mangadan daha fazlasını beklerdim.
 
Son düzenleme:
Geri
Üst